OSMANLIDA KÜREK VE YELKEN YARIŞLARI Kayık bir taşıma aracı olmasının yanı sıra asırlarca İstanbul sosyal yaşantısında kayık sefaları, mehtap eğlenceleri, mesire yerleri nedeniyle her zaman için ön planda olmuştur. Osmanlıda kürek ve yelken yarışları İstanbul’da halkın ve cemiyet yaşantısının en büyük eğlencelerinden birisi olmuştur.
Yarışlar genellikle Ağustos ayı ortalarında Moda, Büyükada, Heybeliada, Yeşilköy, Tarabya, Büyükdere veya Beykoz’da yapılırdı. Her sene icra edilen bu yarışların İstanbul sosyal yaşantısındaki önemi ve katılımın yüksek oluşu nedenleriyle önceden muhakkak padişahın izni alınırdı. 1893 yılı Büyükdere’de icra edilecek olan yarışlar için 8 Ağustos 1893 tarihli bir belge ile padişahın izni talep edilmiştir.
Padişahın himayesinde yapılan bu yarışlar için bir amiral tefrik edilir ve tüm yarışlar onun koordinesinde icra edilirdi. 1893 tarihli bir belgede o sene yarışlarının 16 Ağustosta Kadıköy Moda Burnu’nda yapılacağı ve Faik Paşa’nın yarışların icrası ile ilgili olarak görevlendirildiği yer almaktadır.
Yarışların olacağı gün gazetelerde yarışla ilgili bilgiler verilir ve seyircileri yarışlara götürecek olan vapurlar ile ilgili bilgiler duyurulurdu. Seyirciler için hem Köprü’den hem de Boğaziçi iskelelerinden özel olarak vapur kaldırılırdı.
Bu yarışları cazip kılan ve büyük bir kalabalık toplanmasına neden olan hususlardan birisi de sportif bir müsabaka izleme heyecanı tatmanın yanında, özellikle genç kadın ve erkeklerin birbirilerini daha yakında görebilme ve belki de bir tanışma fırsatı bulabilme olasılığıdır.
Yarışların Beykoz, Tarabya veya Büyükdere’de olması durumunda daha çok Boğazın iki kıyısında oturanlar rağbet eder, Moda, Büyükada, Heybeliada ve Yeşilköy’de icra edilen yarışlarda ise İstanbul’da bulunan yabancılar ile azınlıklar ve adalarda oturanlar çoğunlukta olurdu. Bu yarışlara şehzadelerinde iştirak etmesi arzu edilir ve bu yarışları izlemek için davet edilirlerdi. Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki bir belgede, 1880 yılında Büyükada’da yapılacak yarışları izlemek üzere şehzadelerin teşrifinden mutluluk duyulacağı ifade edilmiştir.
Şirket-i Hayriye ve İdare-i Mahsusa ile İstanbul’da bulunan diğer vapur şirketleri gemilerini tahsis ederlerdi. Bu gemilerin içinde erkek ve kadınların oturacağı yerlerde tentelerle ayrılırdı. Limandaki vapurlar içinde, sürat rekoru, şirketin 37, 38, 44, 45 numaralı vapurlarında olduğundan her kes bunlara binmek isterdi. Bazen de Müslüman kadınlar için ayrı bir vapur kaldırılırdı.
1899 yılında yarışlar Büyükada‘da icra edilmiştir. Buna ait bir belgede hangi vapurların kaldırılacağı ve yapılması gereken hususlar detaylı bir şekilde açıklanmış, aksine hareket edilmemesi sıkıca tembihlenmiştir.
Tahsis edilen vapurlar haricinde denizde yüzebilen kayık, sandal, yelkenli, römorkör gibi her türlü deniz aracı da kendilerine ayrılan mevkilerde tüm yarışları izlerdi. Yarışlar 13.00 civarında başlayıp akşam 20.00’a kadar devam ettiğinden herkes yanında tüm gün boyunca yetecek kadar yiyecek ve içecek getirir, özellikle güneşin altında kalınacağından buzlu içecekler tercih edilirdi. Büyük teknelerde her türlü saz aleti de bulunur dolayısıyla seyirciler bir yandan yarışları seyreder, bir yandan da müzik eşliğinde güzel bir gün geçirirdi.
Yarışların diğer bir faydası da Donanma Cemiyeti veya diğer hayır işleri için bir gelir kaynağı olmasıydı. İzlemeye gelen tüm teknelerden, vapurla gelenlerden daha önce belirlenmiş bir ücret tarifesi üzerinden bilet kesilirdi. 1927 yılında Moda Koyunda yapılan yarışlarda seyirci römorkörlerden elli kuruş, motor, istimbot ve kotralardan yirmi kuruş, pazar kayıklarından beş kuruş, bütün sandal ve kayıklardan üç kuruş alınmıştır.
Vapurla gelenler ise bulundukları mevkie göre beş yada on kuruş ücret vermişlerdi. Yarışları sahilde ayrılan yerlerde veya sahil gazinolarından izlemekte yine ücret karşılığıydı.
Sahilden yarışı izlemek isteyen izleyiciler içinde yine farklı bilet ücreti olan mevkiler tahsis edilirdi. Yarışların Başlangıç ve Bitiş hattına en yakın olan yerlerin ücreti doğal olarak yüksek olur, bunların dışındaki yerler için ise daha ucuz bilet ücreti ödenirdi. 1917 yılında Heybeliada önlerinde yapılan yarışlar için seyircilere tahsis edilen en iyi yerlerin bilet ücreti 20 kuruş, daha dışarıdaki yerlerin ücreti ise 5 kuruş olarak belirlenmiştir.
Yarışlar şehrin askeri ve mülki erkanının himayelerinde icra edilirdi. Dolayısıyla başta İstanbul Valisi olmak üzere, Donanma Komutanı, Kolordu Komutanı ve Belediye Başkanı gibi şehrin tüm ileri gelenleri bu heyetin içinde bulunurdu. 1927 yılı Moda yarışları Bahriye Vekili İhsan Efendi himayesinde icra edilmiş ve başta İstanbul Valisi Süleyman Sami Beyefendi üzere 26 kişi Himaye Komite’sinde yer almıştır.
Himaye Heyeti haricinde genellikle yarışların yararına yapıldığı dernek veya vakıf üyelerinin oluşturduğu bir Düzenleme Komitesi teşkil edilirdi. Hakem Komitesi ise genellikle bahriye subayları ve emeklilerinden oluşurdu.
Genel düzenin sağlanması ile protokol işlerinden sorumlu olan bir komite daha görev yapardı. Bu komiteye de çalışma heyeti denilirdi. Bu komite üyeleri de genellikle bahriye subayları arasından seçilirdi.
Yarışlar sadece kayıklar arasında yapılmazdı. Kayıkların yanı sıra gün boyunca çeşitli kategorilerde yüzme, atlama, yat, kotra ve motorbot yarışları ile tahlisiye botlarının manevraları icra edilirdi. Bu yarışlar başlıca şu kategorilerde yapılırdı;
– Bahriye takımları,
– Profesyoneller,
– Amatörler,
– Umumi,
– Hanımlar
Değişik mesafelerde yapılan bu yarışların ödülleri de yarışın özelliğine katılım sayısına ve zorluğuna göre farklı olurdu. Müsabakalar sonunda birinciye ve bazen de ikinciye, Para ödülü, kupa veya madalya verilirdi.
Yarış programına sıkı sıkıya bağlı kalınırdı. Programda yer alan yarışlarda daha önceleri ilgili komiteler tarafından titizlikle tespit edilir, belli esaslara uyulurdu. Dışarıdan farklı bir yarış kategorisi talebi olduğu takdirde de buna ilgili komiteler karar verir ve uygun görüldüğü takdirde programa dahil edilirdi.
Yarışların büyük bir çoğunluğu seyirci teknelerinin ve alanının bulunduğu parkur içinde icra edilirdi. Her sınıf tekneye göre farklı mesafelerde yarışlar yapıldığından belirli şamandıralar atılır ve bunlar çevresinde dönen tekneler start noktasında tekrar finish hattına gelirlerdi.
Kotralar, motorbotlar veya filikalar arasındaki yarışlar için ise bu saha küçük geleceğinden ayrı parkurlar planlanır ve yarışlar bu parkurda icra edilirdi. Mesafe ne kadar fazla olursa olsun start ve finiş hattı aynı kalırdı. 1917 yılında Heybeliada’da en uzunu 13,5 deniz mili en kısası ise 4,75 deniz mili olan üç farklı uzunlukta parkur teşkil edilmiştir.
Yarışların sona ermesinden sonra bir gazinoda akşam eğlence tertiplenir ve davetliler doğrudan tahsis edilen vapurlarla buraya intikal ederdi. Eğlenceden sonra da vapurlar yine davetlileri Boğaziçi ve Adalara geri götürürdü.
Tüm yarışlar için geçerli olmak üzere yarışların Hakem Komiteleri tarafından bir “ Kurallar Talimatı “ hazırlanırdı. Bu talimat içinde yarışa katılım için şartlar, start çizgisine gelme, zamanlama, yarış esnasında uyulması gereken kurallar, hakem heyetinin yetkileri, itiraz usulleri, ödüllendirme usulleri bu talimatta yer alırdı. Bu talimatlarda yarışın düzeni ve işleyiş ile ilgili tüm tedbirler alınır, olası aksaklıklara nasıl ve kim tarafından müdahale edileceği belirlenirdi.
Bu talimatın günümüzde ne kadar değiştiğini veya geçerliliğini koruduğunu yarışlara katılan dostlarımız bilmektedir. Yarışların sona ermesinden sonra da yarışlara başkanlık eden amiral tarafından padişaha yarışlar hakkında bilgi verilir, her hangi bir olay vuku bulup bulmadığı rapor edilirdi.
Yarışların yapıldığı iskele ve çevresi hakikaten görülmeye değer bir görünüm alırdı. İstanbul’da mevcut neredeyse tüm vapurların o gün burada bulunduğunu söylemek pek yanlış olmayacaktır. İskelenin tam karşısı boyunca denizin ortasında öncelikle yarışların yapılacağı alan markalanır ve bu işaretlerin deniz tarafında vapurlar ve büyük tekneler kara tarafında ise küçük kayıklar hemen mevkilerini alırdı
Her sene tahlisiye sandalları arasında yapılan ve sandalını en kısa sürede su içinde döndüren tahlisiye sandalının kazandığı yarışmaları yoğun ilgi görürdü. Bu yarışlar boyunca yapılan en çekişmeli ve ilginç yarışlar ise 7 Çifte Kancabaşlar arasında olanıdır. Diğer bir önemli yarış ise artık makinaların devreye girmesi ile düzenlenmeye başlayan motorbot yarışlarıdır. O günün lisanında bu teknelere otomobil sandalları denmekteydi.
Yarışlara izlemeye padişahların da geldiğini belirtmek isterim. Tabi ki bir deniz aşığı olan Atatürk te fırsat buldukça yarışları kaçırmazdı. Özellikle 1 Temmuz denizcilik bayramlarında Moda’da yapılan yarışları izlemeye Söğütlü yatı ile gelirdi. Türk tarihi boyunca gemi ile en çok seyahat etmiş bir devlet adamı olarak Atatürk, aynı zamanda denizciliğin değerini ve Türk devleti için ne kadar hayati bir değere sahip olduğunu çok iyi kavramış bir liderdi.